20.7.14

Şatırlı'dan Ortaya Karışık

Heeyy :)
Aman efendim kimleri görüyorsunuz böyle :)
Nerelerdeymiş bu kız bir yazmış ortalardan kaybolmuş 10 gün sonra çıkmış ortaya :)

Kaybolmadım kaybolmadım buradayım canımm.
Size uzun mu uzun bir yazı hazırladım ayrıca. Eee yayınların arasını açtık ya biraz açığı kapatmak gerek.
Ama uzun dediysem de korkmayın yahu çoğu resim kiii ;)

3-4 gündür buralarda değildim. Anneannemler de Şatırlı'daydım. Bugünün konusu bu o yüzden.
Ortaya Karışık, ne oluyor peki derseniz onu da birazdan anlarsınız. Biraz ondan biraz da bundan haydi başlayalım buradan :))





Fotoğrafta gördüğünüz dedemin evinin arkasındaki portakal bahçesi olur.
Her ne kadar şuan üzerindeki portakallar yeşil ve küçük olup fotoğrafta görünmese de ben biraz portakaldan bahsedeceğim sizlere.
Portakal hepinizin bildiği üzere C vitamini deposudur.
Ek olarak ise A, B grubu ve  E vitaminlerini ve de kalsiyum, fosfor, demir gibi mineralleri barındırır.
Bu vitaminler sayesinde de bağışıklık sistemimizi güçlendirerek bizi gripten ve soğuk algınlığından korur.
İçeriğindeki posa sayesinde sindirim sistemimiz daha düzenli çalışırken içeriğindeki potasyum sayesinde de tansiyonu dengeler.
Bu yüzden mevsimi geldiğinde her gün 1-2 tane mutlaka tüketmelisiniz.





Size üzüm toplayayım dedim dedim traktörlere çıktım yine de yetişemedim.
Aşağıdan olmuyormuş en iyisi gidip yukarıdan halledelim bu işi ;)





Tam olmamış üzümler ama küçük bir tabak olacak kadar toplayabildim.
Peki neymiş ne değilmiş bu üzüm?
Öncelikle düşmanımın düşmanı dostumdur ilkesinden yola çıkarak üzümün bize dost olduğunu söyleyebilirim.
Çünkü üzüm kanser düşmanı bir meyvedir.
Hazmı kolaylaştırır. Karaciğer ve böbrek sağlığınız için önemlidir.
Ancak kalorisi biraz yüksektir.
1 porsiyonu ise yaklaşık 90 gramdır ve 15-20 tane üzüme denk gelir.






Gelelim asmaya.
 Asma yaprağı, içeriğinde bulunan A ve C vitaminleri ile bağışıklık sistemimizin kadim dostlarındandır.
İçeriğinde ciddi miktarda fosfor bulunması sayesinde de kemik ve iskelet sistemimiz için son derece yararlıdır.
Hafızayı kuvvetlendirdiği ve sarılığa karşı koruyucu olduğu bilinmektedir.





Nasıl bir zamanda gitmişsem köye hiç bir şeyin vakti gelmemiş tam olarak.
Bkz: İncir.
Biz yine de bir iki kelam edelim hakkında bu şirin meyvenin de.

2 adet taze incir ile bir bardak sütün kalsiyum değeri eşittir.

A, B, C vitaminleri ve kalsiyum, fosfor, potasyum açısından zengin bir meyvedir.
Gelişme çağındaki çocuklar için, hamileler için ve menopoz sonrası dönemdeki kadınlar için yararlanılabilirliği çok yüksek bir meyvedir.
Dikkaaattt!
Diyabet hastaları bu şirin meyvemize karşı son derece temkinli davranmalıdır.



Her diyetisyenin/diyetisyen adayının bir gün elmalı bir fotoğrafı olurmuş.
Benim ilk elmalı fotoğrafım da böyle ağaç tepelerinde oldu :)
İdare eder mi ne dersiniz :)


Elmanın vitamini kabuğundadır sevgili okurlar.
 Bu nedenle dişleriniz sağlamsa iyi yıkanmış elmanızı ısıra ısıra yemenizi öneririm.
Özellikle okul çağı çocuklarında anneler ve babalar bu noktaya dikkat etmelidir. Çocukların ağız ve diş yapısının kuvvetlenmesine yardımcı olur elmayı bu şekilde tüketmeleri.
Ayrıca elma içeriğindeki posa sayesinde sindirim sisteminize dost bir meyvedir.
İyi kolesterolü yükseltip kötü kolesterolü düşürdüğü de bilinmektedir.


Uzun lafın kısası sevgili okurlar meyve son derece önemli yer tutuyor beslenmemizde.
Besin gruplarından bir tanesinin sebze-meyve grubu olduğunu da düşünürsek günlük 4-5 porsiyon tüketmeliyiz bu önemli besin grubundan.

Umarım sizi sıkmadım, başlıkta da belirttiğim gibi birazcık ortaya karışık oldu. Ama heyecanıma verin artık her gördüğümü çekip paylaşmak istiyorum sizlerle :)

Son olaraktaa...


Ben bu mısır tarlasının güzelliğine, yeşilinin tonuna vee
 insanı böylesine mutlu etmesine şapka çıkarırım arkadaş! :))
Yeşiliniz bol olsun :)

11.7.14

#DiyetimdeEkmeğimeDokunma


BESVAK'ın ''Ekmeğime Dokunma'' sloganıyla başlatmış olduğu kamu spotuna nasıl destek versem diye düşünürken aklıma geldi.
Aaa benim bir blogum var, neden yazmıyorum ki dedim.
Ramazan ayı böyle sıcak havalarla birleşince kafamı çalıştırmam baya bir zor olmuş anlaşılan ki kaç gün sonra akıl edebildim bunu. Neyse geç olsun da güç olmasın demişler :) Evet sevgili okurlar bugün hep birlikte hep bir ağızdan #DiyetimdeEkmeğimeDokunma diyoruz.

Ekmek, başlı başına bir tarih.
Çok çok eskilere, ilk insanlara kadar dayanıyor geçmişi. Bu da demek oluyor ki ilk insan Adem ve Havva'da ekmek yiyordu, o zamandan bu zamanlara kadar ekmek tüketilirken bir şey yoktu da şimdi neden düşman olduk ekmeğe?

Bu sorunun cevabı günümüzde bilgisi olmadan konuşmayı çok seven insanların -her nasılsa çekici mi geliyor nedir?- türemesinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Neden bu kadar ısrarlılar işi uzmanına bırakmamakta anlayamadığım bir nokta bu. 
Bir de popüler diyetler var tabi ki. Diyetler, bireyine özgüdür. Lütfen bunu unutmayın.
 İnsanoğlu birbirinden her daim farklı oldukça herkes için tek bir diyet listesi olmadı, olamaz, olmayacak 


Şimdi asıl konumuza dönelim sevgili okurlar. Ekmek... Allah'ım ne güzel bir şey aslında ekmek.
Hele fırından yeni çıkmış taze ekmeğin kokusu... Ne harikulade bir koku. Peki nedir ekmeğin bize faydaları?

Ekmek, B vitaminlerini (B1, B3, B6) bünyesinde barındıran, kan şekerini dengede tutmaya yarayan kompleks karbonhidratlar grubundan bir besindir.
Ekmek, mide sağlığımızın ve genel sağlığımızın korunması açısından son derece mühimdir.
Ekmek, iştahımızı kontrol etmemize yardımcı olur.
Günlük enerjimizin çok büyük bir kısmını karbonhidratlardan karşılarız ve ekmek çok sağlıklı bir karbonhidrattır. Yalnız burada bir parantez açmak isterim ki son zamanlarda ekmeklerimiz bembeyaz ve de katkılı olarak piyasada dolaşıyorlar. Bizim tavsiyemiz ve tercihimiz tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, köy ekmeği gibi esmer ekmeklerdir. Yani buğdayın en işlenmemiş veya en az işlenmiş halinden sofralarımıza en az kayıplarla gelen ekmekler. Ve bu ekmekler çok daha lezzetli, çok daha sağlıklı ekmeklerdir.

Böylesi değerli bir besini tüketmemezlik yapmayınız lütfen.
 Sizi böylesi değerli bir besinden uzak tutmaya çalışanları da diyetinizden uzak tutunuz lütfen.

Ekmeksizlik sizi bir çok hastalıkla baş başa bırakabilir.

Tabi ki ekmeğinde günlük uygun porsiyonları var ve bu konuda sizi en doğru bilgilendirecek kişiler yine diyetisyenleriniz olacaktır. Bir başkası değil!
 Günlük ekmek tüketim miktarı da kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre değişir. Lütfen bunu da unutmayalım sevgili okurlar.


Sağlıcakla kalın sofranızda ekmeğe de yer açın ;)

9.7.14

Ağaç Yaşken Eğilir

Ben bugün çok hassas olduğum bir konuda yazmak istedim sizlere.
Çocuklar hakkında...
Çocuklar öyle güzel varlıklar, öyle özel varlıklar ki. Özellikle son zamanlarda tanıştıklarım yani son dönemlerin çocukları öyle zeki ve akıllılar ki şaşırıyor insan.
Benden kocaman bir maşallah hepsine ;)


Ebeveyn olmanın keyfi ve teyze-amca-hala-dayı olmanın keyfi kuşkusuz ayrıdır ancak ben kendi bildiğim ve yaşadığım duygulardan yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki herkesin bir kardeşi olmalı hayatta :)




Tabi anne-baba olsanız da abla-ağabey olsanız da küçüklerinize örnek olmanız ve onları beslenme konusunda da doğru yönlendirmeniz gerekecek.
Konumuz yavaş yavaş şekilleniyor mu ne dersiniz?

Çocukluk Çağı Beslenmesi Nasıl Olmalıdır?


Konu çocuklar olunca sabırlı ve yaratıcı olmak zorundayız.
Özellikle kahvaltının beslenmedeki yeri ve önemi çocuklara iyice kavratılmalıdır. Çünkü çocukluk çağı beslenmesi son derece önemli bir konu. Yayının başlığı da buradan geliyor işte...

Kahvaltı mutlaka süt, yumurta, esmer ekmek, peynir gibi başlıca önemli kalsiyum ve B vitamini kaynaklarını barındırmalıdır.

Çocuklar sürekli aynı şeyi yemek istemeyecektir muhtemelen ve burada da sizin sabır ve yaratıcılığınız devreye girmeli onun ilgisini çekecek tabaklar hazırlamalı ve hatta onuda bu işe dahil etmelisiniz. Böylelikle hem birlikte keyifli vakit geçirmiş olursunuz hem de amacınıza ulaşırsınız.
Bu sadece kahvaltı için değil her öğün için geçerli kurtarıcı taktiğiniz olabilir :)




Son yıllarda artan AVM çılgınlığının da beraberinde getirdiği riskli bir durum fast-foodlar.
Çocuk menülerde ki oyuncaklarla daha da ilgi çekici hale geliyor üstelik.
Sizlerden ricam anneler, babalar, büyükler, çocuklarınızı tutabildiğiniz kadar uzak tutun bunlardan.
''Evde yemedi gidelim bir hamburger yiyelim bari karnı doysun'' fikrinden öncelikle siz kurtulmalısınız.
Çocuklarınıza bu şekilde kötülüklerin en büyüğünü yapıyorsunuz.
Bir de konusu geçmişken çocuk yemek yemiyorsa zorlamayın veya televizyon, bilgisayar karşısında yemek yedirmeye çalışmayın.

Çocuk yemek yerken sadece yemek yemeli. Ne yediğinin farkında olarak beslenmelidir.
''Hiç mi hamburger, patates yemesin bu çocuk canım?! Ben yedirmesem bir kaç sene sonra kendi gidip yiyecek zaten.''
Tabi ki hamburger, patates yiyecek çocuklarınız. Ama dışarıda değil. Evde kendi hazırladığınız hamburger ve patates tabağı dışarıdakilerden bin kat sağlıklı çocuğunuz için. Yanında da ayran! Koladan vb. asitli, gazlı içeceklerden tutabildiğiniz kadar uzak tutun lütfen çocuklarınızı.

Bakın tutabildiğiniz kadar diyorum çünkü evet bir şekilde karşılaşacak bunlarla ve yiyip içmeye başlayacak ancak ne kadar geç o kadar iyi!
Ve çocuklar zeki gerçekten de onlara ''bu kötü içme'' demek yerine zararlarını anlattığınız zaman anlayacaklar ve hatta arkadaşlarına da anlatacaklardır. Ben buna gözlerimle, kulaklarımla şahit oldum.
 4-5 yaşındaki çocuklara sağlıklı beslenmeyi anlatalım diye arkadaşlarımla kreşe gittik ancak bizden çok onlar anlattı neyin ne zararı, neyin ne faydası olduğunu. O kadar güzel bir şey ki bu!
Siz de yapın konuşun onlarla, anlatın, dinleyin onları da.

Eğer ıspanak yemiyorsa ona neden yemediğini, neyin rahatsız ettiğini sorun ve sorunu ortadan kaldırıcı ya da gizleyici yöntemlere başvurun.
Çocuklar sürekli aynı şeyi yemekten sıkılacakları için de çeşitli pişirme yöntemlerine başvurmanız gerekecektir. Yine ıspanağı ele alacak olursak ilk seferinde ıspanak yemeği yaptınız, ikinciye ıspanaklı börek yapabilirsiniz. Üçüncüye de makarnasına ıspanaklı sos yapabilirsiniz veya ıspanaklı kek.

Yine yeri gelmişken söylemek istiyorum makarnalar sizin için çok çok önemli. Çünkü makarna çoğu çocuk tarafından sevilir. Siz de makarnasını sebzelerle zenginleştirin. Çocuğunuza domatesli, biberli, ıspanaklı, pırasalı makarnalar yapabilirsiniz.



Onlar geleceğin umudu, onlar geleceğin büyükleri, onlar geleceğin direği!
Ve her konuda en doğru bilgilerle büyütülmeleri gerekli.


4.7.14

Turuncu Aşk :)

En sevdiğim renk yoktur benim, her renge bayılırım. Ancak mavi ile turuncu aşkı bambaşka bir şey. Anlatılmaz bir şey, muhteşem bir şey.
O yüzden bu yazıyı yazarken benden mutlusu yok şu an çünkü sizi turuncu bir yazı bekliyor bugün ;)
O ki Cadılar Bayramı’nın sembolü ve Külkedisi'nin arabasının ham maddesi :)
Bugünkü yazımızın da konusu

Balkabağı






Öncelikle bu güzel meyve hakkında kısa bilgiler vereyim size.

Evet ilk bilgi balkabağının sebze olduğunu düşünenlere. Bal kabağı sebze değil harika bir meyvedir.


İkinci bilgi ise balkabağının içeriğinde beta karoten bulunduğudur.

 Beta karoten nedir? A vitamininin öncül maddelerindendir, karaciğerde depolanır ve ihtiyaç olduğunda A vitaminine dönüşür.
A vitamini ise gözlerimiz, bağışıklık sistemimiz ve cildimiz için son derece önemli bir vitamindir.

A vitamininin diğer adı anti-enfeksiyon vitamindir. Çünkü A vitamini önemli bir antioksidandır. Bu özelliği ile de kansere karşı koruyucu özelliktedir.


Geldik üçüncü bilgiye. Balkabağının yağ içeriği son derece düşük, lif içeriği son derece yüksektir. Bu sayede de toksinlerin atılmasında ve kandaki zararlı yağ oranının düşürülmesinde etkili olduğu bilinmektedir.
Aynı zamanda içeriğindeki lifler bağırsak çalışmasını da olumlu yönde etkilemektedir.

Balkabağı kabızlık problemleri için son derece yararlı bir meyvedir.


   Son bilgi...

Balkabağı demir, magnezyum, potasyum, sodyum, fosfor yönünden de son derece zengin bir besindir.
İçeriğindeki demir sayesinde kansızlığı önlediği de bilinmektedir.



Peki biz bu harika meyveyi ne şekillerde tüketebiliriz?

İlk aklımıza gelen tabi ki kabak tatlısı olacaktır :)

Az miktar tahin ve cevizle süslediğiniz de (Fazla değil çünkü tahin ve ceviz son derece yağlı iki besindir.) özellikle benim vazgeçilmez tatlı tercihlerimden biri haline dönüşüyor bu turunculuk ;)
Ancak tatlıyı yaparken de sizden ricam az şekerli yapmanız.





İkinci tüketim şekli ise balkabağı çorbası.
Üzerini çok az dereotu veya maydanozla süsleyip servis ettiğiniz de öğününüze renkli bir başlangıç yaparken balkabağının faydalarından da yararlanmış olacaksınız.
Klasik çorbaların dışına çıkmak için özellikle içinde bulunduğumuz bu kutsal ay çok uygun bir fırsat.
 İftar menünüzde bulunmalı derim ;)


Başka ne şekilde tüketebiliriz balkabağını. Tabi ki börek olarak.
Ama öyle şekerli, cevizli tariflerdeki gibi değil!
Balkabağını rendeleyip suyunu sıktıktan sonra biraz tuz ve acı pul biber ekleyerek hazırlayacaksınız içini. Tercihinize göre yeşillikte ekleyebilirsiniz. Acı severler derneğinden biri olarak harika bir börek olduğunu söyleyebilirim sizlere :) Eğer imkanınız varsa sacda yapılmasını daha şiddetle tavsiye ederim.





Bu yazımızın da sonuna geldik
Afiyet olsun efendim, turuncunuz ve neşeniz bol olsun ;)



2.7.14

Hareket Berekettir Derler :)


Daha önce bir arkadaş grubu sayesinde tanıştığım ve bir kaç kez bir araya geldiğim bir arkadaşımdan mesaj aldım geçtiğimiz günlerde. Ben onun mesajıyla çok mutlu oldum umarım kendisi de bu yazıyı keyif alarak okur ve de sorularına cevap bulur. Çünkü bu yazı tamamen onun isteği üzerine oluştu. Peki konu mu ne? Yazının istekçisi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon öğrencisi olunca konu da tabi ki ... :)

 Spor ve Beslenme

Sağlıklı yaşamak, kaliteli yaşamaktır benim lügatımda. Kaliteli yaşam da iki temel üzerine kurulmuştur. Beslenme ve fiziksel aktivite.
Bizlere okulda öğretilen bir şey var ki o da şudur: ''Gereksinimin kadar ye, bol bol hareket et.'' Bunu biz de biliyoruz diyebilirsiniz ancak bilmek yetmez. Hayata geçirmek, irdelemek gerekli. Şimdi gelin hep birlikte irdeleyelim bu konuyu.


Gerek profesyonel gerekse amatör olun sporla ilgileniyorsanız beslenme, besin öğeleri ve enerji gereksinimi hakkında bilginiz olmalıdır. En temel bilgi ise şudur, yeterli ve dengeli beslenme bir sporcunun başarısını garanti etmez fakat yetersiz ve dengesiz beslenme o sporcunun performansının düşmesine, sakatlanmasına neden olabilir.

İkinci önemli bilgi ise... Sporcunun beslenmesi, gereksinimi kadar enerji ve besin öğeleriyle birlikte yeterli sıvı alımını içermelidir.

Besin öğelerine bakacak olursak sporcu beslenmesi denildiğinde ilk bahsedilecek olan tabi ki karbonhidratlar olacak. Temel görevi vücuda enerji sağlamak olan bu besin öğesi basit karbonhidratlar(bal,şekerlemeler,pekmez,reçel) ve kompleks karbonhidratlar (esmer ekmek, pirinç makarna, tahıllar) olmak üzere ikiye ayrılır. 
Sporcular basit karbonhidratlardansa, posa içeriği yüksek olan kompleks karbonhidratları tercih etmelidirler. Normal bir bireyin günlük enerjisinin %55-60 ı karbonhidratlardan gelirken sporcularda bu değer %60-65 hatta %70lere kadar çıkabilmektedir.


Egzersiz esnasında enerjinin temel kaynağı karbonhidratlardır.

Vücuda enerji sağlamanın yanı sıra, yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K) kullanımı için ve merkezi sinir sisteminin düzgün çalışması için de gerekli olan yağlar ise daha çok uzun süreli egzersizler de enerji kaynağıdırlar. Normal bir insanın günlük enerjisinin %25-30 u yağlardan gelmeli iken sporcularda bu durum %20-25'tir. Ancak %15'in altına düşmesi sporcu performansını ve kan lipitlerini olumsuz etkileyeceğinden dikkat gerektirir.

Proteinler kaslar için önemlidir fakat yüksek protein içerikli diyetle kas yapacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz! Tabi ki kas oluşumu için yeterli proteine ihtiyacınız var ancak proteinin fazlası size yarardan çok zarar getirir.

Yüksek protein içerikli diyetler zarar verebilir!

 Yüksek protein vücuda alındığı zaman böbrekleriniz daha çok çalışmak zorunda kalır ve daha çok yorulur.
Aynı zamanda karaciğeriniz de daha çok yorulur.
Yine fazla protein alımı idrar çıkışını artırdığı için dehidrasyona (su kaybına) sebebiyet verebilir.
Ve ve ve yine yüksek protein alımı vücuttan Ca atımının artışına neden olabilir.


Şimdi temel bilgiler hakkında konuştuğumuza göre sıra geldi ''spordan önce ne yemeliyiz, spordan sonra nasıl beslenmeliyiz?'' sorularının cevaplarını bulmaya...

Spor öncesinde vücudunuzu spora hazır hale getirmelisiniz ki spor esnasında sizi yarı yolda bırakmasın. Bu da demek oluyor ki, aç karnına spor yapmıyoruz.

Spor öncesindeee...

 Sindirimi kolay, hafif bir ara öğün tüketmiş olmalısınız, bunu da en geç spora 1 saat kalana kadar yapmanız gerekiyor. En son tükettiğiniz ana öğün ise spordan 3-4 saat kadar önce olmalıdır.
Spor öncesi öğünleriniz de, yağ ve protein içeriği yüksek besinlerden uzak durmanız faydanıza olacaktır. Çünkü bunlar sindirimi yavaşlatacağından ötürü spor esnasında kramplara neden olabilir.
Spora 1-1,5 saat var ve siz ne mi tüketebilirsiniz? Bir kaç örneğim var.
1 bardak taze sıkılmış meyve suyu veya 1 kase yulaf ezmesi(light süt ile) veya yarım porsiyon esmer ekmekle yapılmış yağsız beyaz peynirli tost...

Su Tüketimi!!!

Spor öncesi son öğününüzde 1-2 bardak su, spordan 30 dakika öncesinde de 1-2 bardak su ve spor esnasında 15-20 dakika da bir 1/2-1 bardak su tüketimi uygun olacaktır.


Spor sonrasındaa...

Sporumuzu yaptık bitti. Şimdi ne yapacağız?
Spor sonrası 30 dakika ile 1 saat arasında mutlaka ama mutlaka bir şeyler tüketmiş olmanız gerekmektedir. 
Hadi şimdi boşalan glikojen depolarımızı dolduralım ki olası performans düşüklüğüne ve halsizliğe geçit vermeyelim.

İlk adım olarak spor esnasında harcadığınız enerjinin yarısı kadar enerji almak yerinde olacaktır. Bu ilk adım da daha basit ve hafif besinleri tercih ediyoruz.
 Örneğin;
1-2 porsiyon meyve veya 1 porsiyon yoğurt(dilerseniz yulaf ezmesiyle) veya 3-4 adet kepekli galeta veya 1 bardak taze sıkılmış meyve suyu...

Ana öğününüz ise spordan 2-3 saat sonra  olmalıdır. 




Unutmayın kaliteli yaşama giden yollar sağlıklı beslenme ve spordan geçiyor! Başlarda spor yüzünden yorulan bedeniniz bir süre geçtikten sonra spor sayesinde dinlenecek! 

Hepinize bol hareketli günler dilerim :)

1.7.14

Çölyak: Glutensiz Yaşam

Nicedir yazmak istediğim bir yazıya nihayetinde başlıyorum sevgili okurlar.
Bu yazıda öncelikle ''Çölyak nedir?'' onu öğreneceğiz.
Daha sonra ise çölyaklı yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza hangi konularda hassas davranmamız gerektiğini, onlar için neler yapabileceğimizi paylaşacağım sizinle.
Birde yazının sürprizi var, onu da ilerleyen satırlarda bulabileceksiniz.
Daha fazla vakit kaybetmeden konumuza giriş yapıyorum.

ÇÖLYAK




Çölyak, yaşam boyu süren bir sindirim sistemi hastalığıdır. Buğday, arpa, yulaf ve çavdarın doğal yapısında bulunan ve bir çeşit protein olan GLUTEN'e bağışıklık sisteminin tepki vermesi sonucu ince bağırsaklar zarar görerek emilim işlemini yerine getiremezler. İnce bağırsaklarda emilimi sağlayan villus adı verilen yapılarında tahribata uğramasıyla veya tamamen yok olmasıyla, kişiler gıdalardan almaları gereken vitamin ve mineralleri alamazlar. Bunun sonucunda da beslenme bozukluğu ve çölyak belirtileri ortaya çıkar.

Çölyak, gluten proteinine karşı hassasiyet gösteren bir sindirim sistemi hastalığıdır!




Kişi, villuslar olmadan ne kadar yerse yesin beslenemez!



Çölyak Belirtileri Nelerdir?

Karın bölgesinde öne doğru şişkinlik 
Kas zayıflığı
Yaşa göre kilo azlığı
Kansızlık(İlaç tedavisine rağmen geçmeyen ve tekrarlayan)
Geçmeyen, tekrarlayan ishal atakları
Kusma
İştahsızlık
Çocuklarda boy uzamasının durması
Eklem ve kemik ağrıları
Ağız içinde oluşan aftlar
Geçmeyen kaşıntılı cilt yaraları
Saç dökülmesi
Deride renk açılması

Kan testleri ve sonrasında ince bağırsak biyopsisi ile kesin tanı konulmaktadır.
Çölyak; alerji testleri, rezonans ve homeopati vb. yöntemlerle teşhis edilemez!



Çölyak Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Çölyak hastalığının tek tedavisi glutensiz bir diyeti ömür boyu sürdürmektir.

Böyle tek bir cümle halinde özetlemek ne kadar kolay! Fakat çölyakla yaşam bu kadar basit olmadığı gibi aksine çok zor. Çölyak hastaları, bizler gibi acıktıkları zaman rastgele bir sokak simitçisinden simit alamazlar mesela. Marketten rastgele bir bisküvi alıp veya bir çiğ köfteciye gidip çiğ köfte de tüketemezler. Şu an rahatlıkla tükettiğiniz bir çok besinin hayatınızdan çıktığını, çantanızda sürekli size zararı olmayan yiyeceklerle dolaştığınızı ve bir doğum gününe gittiğinizde arkadaşınızın pastasından yiyemediğinizi düşünür müsünüz?
İşte bir çölyak hastası için yaşam bu kadar zor.
Bunlar benim dışarıdan gördüğüm, benim açımdan empati kurmaya çalışarak yapılmış yorumlar.
Şimdiyse bir annenin çölyakla mücadelesini, çölyakla yaşamanın nasıl olduğunu paylaşacağım sizlerle.

Nilay Akçelik, Kocaeli'de ikamet eden ve de Türkiye'de ilk kez glutensiz unlu mamül üretimi ve satışı yapan http://www.glutensizyasam.com.tr/ adlı internet sitesinin sahibi. Aynı zamanda çölyak hastası olan Serra Nil'in
 annesi.
Ben kendisinin ismine ve başarılarına çölyak ile ilgili araştırma yaparken rastladım, hemen kendisiyle iletişime geçip nasıl oldu, Glutensiz Yaşam nasıl doğdu diye sordum ve o da bana zaman ayırıp sorularımı cevaplandırdı.



Nilay Hanım şöyle başlıyor anlatmaya:


''
5 Temmuz 2006 yılında minik prensesim Serra Nil'i kucağıma aldım. Özel sektörde çalışan bir anne olduğumdan 8 ay anne sütü ile besleyebildim. Anne sütünü bıraktıktan sonra karın şişliği ve kansızlık şikayetimiz başladı. 13.ayına kadar kansızlık tedavisine cevap vermedi ve yediklerini kusarak çıkartması ve ishal olmasıyla 13 kg'lık yürüyen, konuşan bebeğim  5 kg'a kadar düştü ve yalnızca uyumak istiyordu. İzmit ve İstanbul'da hastane hastane dolaşarak çözüm aradım. Çaresizlik beni yıkıyordu. En son hali tam bir iskelet olmuştu ve 5 tane bezi üst üste koyduğum halde yetiştiremez olmuştum. Su kaybından kızımı kaybetmek üzereydim. Ankara'da koyulan teşhisle bütün kabus bitmişti.
Doktorumuz 'Çölyak' dediğinde 'nedir çölyak ölecek mi? ' dediğim anı asla unutamıyorum.''

Bu sözlerden sonra bir annenin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olduğunu düşünerek bir fazla önem kazandı bu yazıyı yazmak benim için. Ancak umut her zaman vardır. Teşhisten sonra yaşadıklarını ise şu şekilde anlatıyor Sevgili Nilay Akçelik:

'' 1.
5 yaşındaki kızıma, ‘ÇÖLYAK’ teşhisi koyulması ile yaşantımız değişti.
‘Gluten’ ve ‘Çölyak’ kelimelerini tanımazken, kızımın derdine çare olamamak bir anne olarak yaşadığım en kötü günlerdi. Çocuğunuza ne yedireceğinizi bilmemek ve bildiklerinizi de bulamamak kabus gibi gelmişti. Özellikle toplumumuzca tüketilmesi zorunlu hale gelen EKMEK bulmak bile imkansız denecek kadar zor, olanlara ise maddi gücün yetmesi çok zordu.  Kırıntı olarak yemeleri durumunda zehirlenircesine zarar gördüklerini ve diyetlerini ömür boyu yapmaları gerektiğini öğrenince yıkılmıştım.
Annem ve babam kanser tedavisi gördükleri için hastalığın ne demek olduğunu çok iyi bilen ve yaşayan biriyim. Ben ölürsem, hasta olursam kızıma kim bakacak, kim yemek yapacak düşüncesi asla çıkmıyordu aklımdan. Allah'ın, kızıma o kadar çaba ve irade vermesi benim bu düşüncemi birazda olsun çürütüyor.'' 


Nilay Hanımın bir sonraki hareketi ise, kendi yaşadıklarını başkalarının da yaşadığını düşünerek o insanlara ulaşmaya çalışmak olmuş. Ulaşabildiği kişi sayısı arttıkça hem sevinip hem üzüldüğünü söyleyen Nilay Hanım, bu kadar çok çölyak hastası olmasına üzülürken; bu kadar çok kişiye yardımcı olabileceğine olan inancından ötürü de mutluluk duyuyormuş.



Nilay Hanımın başarısının sırrı bana sorarsanız burada gizli. Bir annenin azmi, inancı ve de umudunda.

'' 
Gluten'in her şeyin içinde bulunması firmalarla tek tek görüşmem gerektiğini çağrıştırdı. Ürettikleri ürünlerin sütten sakıza, çikolatadan ilaca kadar içeriklerinde gluten olup olmadığını, çapraz bulaşma riski ile ilgili yani glutenli ürünlerle aynı yerde üretilip üretilmediği konusunda firmalardan teyitler aldım, listeler oluşturdum.
Çölyak hastalarının imrenerek baktığı ve yiyemediği ürünleri önce kızım için yaptıktan sonra, denemeler yaparak alışılmış lezzetleri yakalamaya çalıştım. Tabi bu lezzetleri  ve bilgileri bunları yıllarca yiyememiş çölyaklı dostlarımla paylaşmaya sıra gelmişti. 
Koca ülkede Glutensiz Unlu Mamül üretilmediğinden bunu üretmek, benim için artık bir sorumluluk haline gelmişti. Özel sektörde çalışan ücretli bir personeldim. Birikmiş bir  param ve sermayem hiç yoktu. Ama bunu yapmak zorundaydım. Çünkü ben ölürsem kızıma ekmek yapacak kimse yoktu... ''

Bundan sonrada Nilay Hanım amaçlarına bir bir ulaşmaya başlamış. 2010 yılı Ramazan Bayramı'nda yüzlerce tepsi glutensiz baklavayı çölyaklılara ücretsiz dağıttıktan sonra aldığı tepkiyi ve sonrasını şöyle dile getiriyor.

 '' Tepsiler e
llerine geçtiklerinde ağlayarak bana teşekkür etmeleri, yıllarca yiyemedikleri baklavayı yedikleri zaman yaşadıklarını bana tek tek anlatmaları ile her şey daha netliğe 
kavuştu. Çünkü benim kızımda aynı onlar gibi özeldi.
Daha fazla şeyler yapmak için kollarımı sıvadım. Yalnızca Glutensiz Unlu Mamul  çeşitleri üreten ve adını da ‘Glutensiz Yaşam’ koyduğumuz imalathanemizde ürünler çıkarmaya başladık.

Artık hem kızım hem de onun gibi glutensiz beslenmesi gereken ve besin alerjisi olan dostlarımızın kapısına kadar ulaşabiliyor hale gelmekti amacım.  Tabi bu olumsuz bir durumu olumlu hale getirme sürecinin bir kısmıydı.
Okullarında dışarıda simit yiyemeyenlere imrenerek bakmamaları için simit, bayramlarda baklavaya dışarıdan bakmamaları için baklava, hamburgerin özentisini gidermek için hamburger ekmeği, tarhana, mantı, börek... Bu glutensiz lezzetleri kargo ile Türkiye'nin dört bir yanındaki çölyaklı dostlarımıza ulaştırmaya başladık. Hepsini denedikçe nasıl bir keyif aldığımı asla tanımlayamam. Ama her adım yeni bir başlangıç oldu. ''


Bundan sonraki adımın başlangıcı da Serra Nil'in annesine yönelttiği bir soru ile olmuş,
 '' Anne, ben ne zaman menüden istediğimi yiyebileceğim? ''
Bunun üzerine olanlar ise şöyle:

'' Kızımın bu sorusu tamamen glutensiz bir kafe açmaya sıra geldiğini hatırlattı bana. Türkiye’de tek, yalnızca Glutensiz Menüsü olan ‘Cafe Gluten Free’ Kasım 2009 yılında doğmuştu.  Artık çantamızda yiyecek taşımadığımız gibi İzmit’deki çölyaklı dostlarımızın da taşımasına gerek kalmamıştı. İlk teşhis alan çölyaklı tüm bilgileri ve destek almak için kafemize geliyor. Saatlerce kendisine ve ailesine tüm detayları anlatıyorum. Hatta okulların yemeklerini yiyemedikleri için çalışan annelerin çocuklarına, cezaevinde yatan çölyaklıdan  çalışanlara, hastanede yatan ve refakatçi kalan çölyaklılarımıza yemek servisine başladık. İllerde yaptığımız bilgilendirme toplantılarıyla çölyaklıları yakından tanıma fırsatı bulduk, bilgilerimi eksiksiz kendilerine, yakınlarına anlatırken ayrıca aşçılık okullarında glutensiz diyeti anlattım. Ücretsiz piknik organizasyonları, ekmek yapma etkinlikleri, simit yapma etkinlikleri iftarlar, kokteyller düzenlemeye devam ediyorum.
Kısa bir süre sonra komşu şehrimiz İstanbul'da bulunan Çölyaklı dostlarımın da dışarıda yemek yeme keyfini yaşamaları için 'Cafe Gluten Free İstanbul' Göztepe'de açıldı. Göztepe'de bulunan Cafe Gluten Free'de aynı uygulamalar başladı. Sadece Anadolu yakasına değil, Avrupa yakasında yaşayan dostlarımız içinde bir mucize oldu.
Maddi sıkıntıdan dolayı glutensiz ekmek ve yiyecek alamayan çölyaklılara elimden gelen tüm desteği vermeye devam ediyorum. 1 kg ununun fiyatı yaklaşık 25 TL olduğundan SGK kurumunca hastalara verilen yaklaşık 70 TL olan ödeneğin yetmemesi nedeniyle kampanyalar oluşturdum.
''Mavi Kapaklarımız Glutensiz Ekmeğe Dönüşüyor'' projemizle Türkiye'nin dört bir yanından gerek kendi aracımla gerek kargo ile kapak toplayarak ihtiyaç sahibi çölyaklılara glutensiz yiyecek kolileri dağıttım.
Çölyak tanısı koyulmuş bir kişinin veya çocuğuna çölyak tanısı koyulmuş bir annenin benim yaşadığım duygularımı yaşamaması için 'Glutensiz Yaşam Kılavuzu' adında bir kitap - kılavuz yol gösteren bir pusula hazırlamaktayım. Bir çok hayalini kurduğum projeyi hayata geçirerek inşallah tüm özel kişilerin ihtiyacını karşılamak en büyük amacım. ''



Nilay Hanım sözlerinin sonunu aşağıdaki gibi getirirken bir çok güzel ve gerçekleşmeyi hayalinden, projelerinden bize bahsetmeyi ihmal etmiyor.


'' Ayrıca yetkililerden ilaç niteliğinde kullanmakta  olduğumuz glutensiz gıdaların KDV oranlarının düşürülmesi, gümrük vergilerinin kaldırılması,  diyet yapan çocuk bulunan okullarının kantinlerinde glutensiz ürün bulundurma zorunluluğunun getirilmesi, askerlikten muafiyet için destek girişimlerde bulundum ve bir yol alabilirsek benimde bunda bir katkım olursa çok mutlu olacağım.

Bir çok güzel projeyi hayata onlar için geçirmek en yegane amacım, inşallah en kısa zamanda hayata geçirebilirim ve eminim kızım da benim arkamdan çok yol alacaktır. ''

Ben Sevgili Nilay Hanım'a beni kırmadığı ve bu güzel röportajı sizlerle paylaşma imkanını bana tanıdığı için çok teşekkür ediyorum. Kızı Serra Nil ile birlikte daha nice güzel projelere adım atmasını ve uzun, mutlu, sağlıklı bir ömür geçirmelerini diliyorum.

Çölyak'ın tanınması adına en ufak bir katkım oluyorsa bu yazı sayesinde inanın bu benim için büyük mutluluk sevgili okurlarım.
Sizleri sevgiyle kucaklıyor bir sonraki yazıda görüşmek üzere diyorum.
Esen kalın :)